Yeni nesil ticarete hazır mısınız?

ecommerce_banner-650x300

 

Makinaların birbiri ile konuşacağı, insanların teknolojiyi üzerine giyeceği yakın bir gelecekten bahsederken, perakende sektörü başta olmak üzere, diğer sektörlerde de ticaret anlayışının değişmeyeceğini düşünmek gerçekten de gereğinden fazla tutucu bir yaklaşım olur.

Türkiye’de e-ticarete geçiş oranının perakende sektöründe %1,5-%2 arasında olduğunu düşünürsek, bu konuda daha gideceğimiz çok yol var. Ancak, bu yolu koşacak mesafeyi ve en önemlisi hızı, ne yazık ki biz belirleyemiyoruz.

Alıştığımız çizgi grafiklerde olduğu gibi, hız ve mesafe eğrisi düzenli artan bir ivme yerine, bugünlerde geometrik şekilde artan bir çizgi olarak gösteriliyor.

Geri kalmamak için koşmak zorundayız.

Son bir yıldır bizi bekleyen geleceğin ticaretine, “yeni nesil ticaret” adını veriyorum. Bu kavram, gri alanda yaşadığımız bugünlerden geleceği tarif etmek için bir ara kavram…

Konvansiyonel ticaret ile e-ticaretin birleştiği bir dünyayı bu şekilde ifade etmenin doğru olacağını düşünüyorum.

Bu yaklaşımı, “fiziksel” ile “dijital” kelimelerinin birleşiminden oluşan “Fijital” kelimesi ile anlatmaya çalışanlar da var.

Bu dünyayı daha iyi tarif edebilmek için, Turkcell’in Nisan ayında yayımladığı bir yayınında yer verdiği, Türkiye ile ilgili rakamlara başvuracağım;

  • Türkiye’de 2020 yılı itibariyle 150 Milyon nesne birbirine bağlanacak.
  • 56 Milyon akıllı telefon, 15 Milyon tablet, 16 Milyon tüketici elektroniği cihazı, 12 Milyon PC bağlantıya açık olacak.
  • 9 Milyon binanın güvenlik sistemi, 14 milyon sayaç, vb. cihaz, 5 Milyon beyaz eşya, 9 Milyon araç, otomobil, vb. cihazlar birbiriyle ve diğer cihazlarla konuşmaya başlayacak.
  • 2 Milyon giyilebilir teknoloji ekipmanı, 3 Milyon ödeme sistemi cihazı ticarette bilgi alışverişinde bulunacak.
  • 4 Milyon kişi takip sistemi kullanacak.

Bu rakamlara baktığınız zaman, kendiniz için hem tehdit, hem de fırsatı aynı anda görebilirsiniz. Bu tamamen nereden baktığınıza bağlı…

Teknoloji, kendi fırsatlarını beraberinde getiriyor. Tabii,  sadece “fırsatlar” değil: , Gelecekte, dijital iş insanlarını boğucu bir güncellenme problemi de bekliyor.

Eskiden;

  1. Ülkede neredeyse hiçbir şey üretilmediğinden, üretim riskini alma konusunda sıkıntı yokmuş.
  2. Yüksek enflasyonun olduğu yerde kâr etmek kolaymış.
  3. Teknoloji bu kadar uçurum yaratmadığı için, “Gırgır” süpürgenin bile müşterisi varmış.
  4. Türkiye, kapalı bir ekonomi olduğu için iç dinamikleri takip etmek yetiyormuş.
  5. Müşterinin tercihini etkileyecek iletişim kanalı sayısı azmış.

Şimdi ise;

  1. Rekabetin geldiği bugünkü noktada, üretim tamamen yenilikçi ve güncel olmayı gerektiriyor.
  2. Artık, verimli bir organizasyonunuz yoksa kâr edemiyorsunuz.
  3. Bilgi çağı, dün ürettiğinizi bugün anlamsız kılabiliyor.
  4. Küreselleşme, dünyayı büyük bir köy haline getirdi. En ufak bir gelişme, işinizi etkileyebiliyor.
  5. Müşterinin, neredeyse sonsuz seçeneği var.

Türkiye’de iş yapanlar, önlerinden geçen büyük verinin altında ezilirken, iş yapış biçimlerinde radikal değişiklik yapma cesaretini kendilerinde bulamıyorlar. Yetişen ikinci kuşaklar da, bilgili ama yetkili değil.

Bu tam bir paradoks…

İşin sırrı, aynı şeyleri yapıp başarılı olmayı beklemek yerine, yeni şeyler yapabilme iklimini yaratmaktan geçiyor. “Ne Yapılmalı?” sorusuna herkes cevap buluyor da, “Nasıl Yapılmalı?” sorusunun cevabına kimse liderlik yapmıyor.

Dönüşüm kabiliyeti giderek düşen bir ülke haline geliyoruz.

Bilgiyi, bu topraklarda üretmeden ve evrenselleştirmeden bu dönüşüm olamayacak.

Kendi kronik sorunlarımıza eğilmeden sanrılarımız değişemeyecek.

Malzemenin ve üretim yönteminin hızla değiştiği bu çağda, insanları cesaretlendirecek ve yol gösterecek bir gündem oluşturmamız gerekiyor.

Seçim bitmeden, pek fırsatımız olmayacak gibi. Sabredin, az kaldı.

Ayrıca, unutmayın;

“Vazgeçmek özgürlüktür!”

Yorum bırakın